Nitelikli Dolandırıcılık Suçu (TCK 158) – Unsurlar, Cezalar ve Uzlaştırma Süreci
Nitelikli dolandırıcılık, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 158. Maddesinde düzenlenen ve yaptırımlara bağlanmış bir suçtur. Dolandırıcılık suçunun basit hali, bireylerin hileli davranışlarla kandırılması ve bununla fayda elde edilmesi olarak tanımlanabilir. Nitelikli dolandırıcılık suçu ise yalnızca basit dolandırıcılık suçundan hileli davranışın karmaşıklığı ve ağırlığı nedeniyle ayrışır ve daha ağır yaptırımlara tabi tutulur. Bu yazıda, nitelikli dolandırıcılık suçunun ne olduğunu, TCK 158 kapsamında hangi cezaların öngörüldüğünü, suçun zamanaşımı sürelerini, uzlaştırma ve zarar giderme süreçlerini ele alacağız. Ayrıca, etkin pişmanlık kurumunu ve Yargıtay kararlarıyla şekillenen içtihatları inceleyerek, suçla karşı karşıya kalan bireyler için yol gösterici bir rehber sunacağız.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu Nedir?
Nitelikli dolandırıcılık suçu TCK 158. Maddesinde işlenmiştir. Bu maddeye göre; Nitelikli dolandırıcılık suçu, dini inanç ve duyguların istismar edilmesi, kişinin içinde bulunduğu zor durumdan yararlanılması, bilişim sistemlerinin veya bankaların araç olarak kullanılması suretiyle işlenebilir.
“Madde 158- (1) Dolandırıcılık suçunun nitelikli halleri;
- a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
- b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
- c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
- d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
- e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
- f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
- g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
- h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
- i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması ssuretiyle
- j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak mmaksadıyla
- k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,
- l) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle,
İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz. (2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.”
Madde metninde de ifade edildiği üzere nitelikli dolandırıcılık suçu hileli davranışların karmaşıklaştığı ve aldatıcı niteliğinin arttığı bir kısım durumları ya da zararına hareket edilen mağdurun niteliğinin göz önüne alındığı bazı durumları düzenlemektedir. Örneğin hileli davranışın dini duyguları istismar etmesi ya da bilişim sistemlerinin kullanılması halleri ile zarar verilenin kamu kurumları, bankalar olduğu durumlar dolandırıcılık suçunun nitelikli halleri kapsamında düzenlenmiştir.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunun Unsurları
Dolandırıcılık suçu, bir kişinin hileli yöntemlerle kandırılması ve zarara uğratılması olarak tanımlanır. Ancak dini ve mesleki değerlerin kötüye kullanılması, kamu kuruluşlarının zarara uğratılması gibi özel durumlar söz konusu olduğunda nitelikli dolandırıcılık suçu oluşmaktadır. Nitelikli dolandırıcılığın maddi unsurları ise şu şekilde sıralanabilir:
- Fail: Suçun faili herkes olabilir.
- Mağdur: Failin kendisine veya başkasına yarar sağlamak için üzerinden haksız kazanç sağlamış olduğu ve bundan dolayı zarara uğramış malvarlığı sahibi olan herkes bu suçun mağduru olabilir ancak bazı durumlarda zarara uğrayan ve aldatılan kişi aynı olmak zorunda değildir.
- Suçun Konusu: Failin kendisi veya başkası için elde ettiği taşınır,taşınmaz veya alacak hakkına dair herhangi bir özellik aranmayan malvarlığı ile sağlanan ekonomik yarardır.
Bu unsurlar, dolandırıcılık suçunun maddi değerlerini oluşturur. Unsur kısmında ise nitelikli dolandırıcılığı tanımlayan ve suçu farklı kılan özellikler bulunur.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda Teşebbüs
Dolandırıcılık suçunda ve nitelikli dolandırıcılık suçunda teşebbüs mümkündür. Dolandırıcılık suçu failin aldatmaya yönelik hileli davranışlarda bulunması ile başlar ve suça teşebbüs mümkün hale gelir. Failin hileli hareketlerine başlaması ertesinde gerçek kişi mağdurun aldanmaması, zararın meydana gelmemesi hallerinde teşebbüs söz konusu olacaktır.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda İştirak
Dolandırıcılık suçu, hileli davranışının bir kişiyi aldatıp zarara uğratmaya yönelik olduğunun bilincinde olan birden fazla kişi tarafından iştirak iradesinin de bulunması ile işlenirse, bu kişiler suça iştirak etmiş sayılırlar. İştirak, suçun işleniş şekline göre farklı türlerde olabilir. TCK’ya göre iştirak türleri şunlardır:
Azmettiren: Suçu işlemek için başkalarını harekete geçiren kişi.
Yardım eden: Suçun işlenmesine yardımcı olan kişi.
Dolaylı fail: Suçu, başkalarının eylemleriyle gerçekleştiren kişi.
Müşterek fail: Suçu birlikte işleyen kişiler.
İştirak edenlerin cezai sorumluluğu, suçu işleme biçimlerine göre belirlenir. Yani, bir kişi suçun işlenmesinde sadece yardımcı olmuşsa, cezası daha hafif olabilir; ancak suçun işlenmesinde etkin bir rol oynamışsa, daha ağır bir ceza alabilir.
TCK 158/3 hükmüne göre, dolandırıcılık suçunun üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi durumunda, ceza yarı oranında artırılır. Bu durumda Kanun koyucu suçun daha organize ve planlı bir şekilde işlendiği düşüncesi ile daha ağır bir yaptırım uygulama yolunu tercih etmiştir.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda Cezayı Artırıcı ve Azaltıcı Nedenler
Nitelikli dolandırıcılık suçunda cezayı artırıcı nedenler TCK 158/3. Maddesinde belirtilmiştir:
“…(3) Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.”
İlgili maddeye göre
- Üç veya daha fazla kişi tarafından
- Bir örgüt kurmak veya varolan bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
ortak ve bilinçli bir şekilde hareket etmek suretiyle başkalarından haksız menfaat elde edilmesi durumunda suçun cezayı artıran nitelikli hali söz konusudur.
Nitelikli dolandırıcılık suçunda cezayı azaltıcı neden TCK 159. Maddesinde belirtilmiştir:
“(1) Dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde, şikayet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.”
Sanık ve mağdur arasında başka bir hukuki ilişkiden kaynaklanan alacaktan dolayı sanığın mağdurdan alacağını tahsil etmek amacıyla dolandırıcılık suçunu işleyip borcunu tahsil etmesi halinde sanık hakkında 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezası veya adli para cezasına hükmedilir.
Yargıtay 15.Ceza Dairesi “Sanığın, alacağını tahsil amacıyla gözlerinin görmemesinden de istifade etmek suretiyle 15/04/2010 ödeme tarihli 7500 TL. Bedelli senedi katılana imzalatarak …İcra Müdürlüğü’nün 2010/16042 sayılı dosyası ile icra takibi başlatmak suretiyle hukuki ilişkiye dayalı alacağın tahsili amacıyla dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanığın savunmasının aksini gösterir, mahkumiyete yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşılmakla, mahkemenin beraate yönelik kabulünde bir isabetsizlik görülmemiş, sanığın üzerine atılı suçun sabit olduğu gerekçesiyle bozma isteyen tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçe gösterilerek mahkemece beraat kararı kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin hükmün usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün ONANMASINA, 18/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi”
Nitelikli dolandırıcılık suçunda etkin pişmanlık ise faile daha az ceza verilmesi sonucunu doğuran bir diğer hal olarak karşımıza çıkar. Etkin pişmanlık, suç işlendiği sırada mevcut olmayan ancak suç tamamlandıktan sonra ortaya çıkan içten pişmanlık ve suçun telafisi amacıyla atılan adımları ifade eder. Bu durum, cezada indirim veya tamamen ortadan kaldırılma ile sonuçlanabilir ve failin şahsi bir durumu olduğundan, yalnızca failin davranışına bağlıdır. Nitelikli dolandırıcılık suçunda da etkin pişmanlık durumunda cezai indirim uygulanabilir.
Etkin pişmanlık durumunda, failin mağdurun zararını telafi etmesi halinde cezada yapılacak indirim oranı, zararın giderilme aşamasına göre değişir:
- Soruşturma aşamasında (savcılık aşamasında): Mağdurun zararının giderilmesi halinde, şüpheli nitelikli dolandırıcılık suçundan dolayı cezanın üçte ikisi kadar bir indirim uygulanabilir.
- Kovuşturma aşamasında (mahkeme aşamasında): Mağdurun zararının giderilmesi durumunda ise sanık, etkin pişmanlık nedeniyle cezanın yarısı kadar bir indirim alabilir.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunun Uzlaşmaya Tabi Olma Durumu
Türk Ceza Kanunu Madde 157 hükmünde düzenlenen basit dolandırıcılık suçu ve Madde 159 hükmünde düzenlenen daha az cezayı gerektiren nitelikli hali uzlaşma kapsamındayken Türk Ceza Kanunu Madde 158 hükmünde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçu uzlaşma kapsamında değildir.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda Zamanaşımı
Nitelikli dolandırıcılık suçunda, üç farklı zamanaşımı türü söz konusudur: şikayet zamanaşımı, dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımı.
- Şikayet Zamanaşımı: Nitelikli dolandırıcılık suçunda şikayet zamanaşımı bulunmaz. Yani, failin suç işlediği veya fiilin öğrenildiği andan itibaren, mağdur veya ilgili kişiler suç duyurusunda bulunabilirler. Bu konuda herhangi bir süre kısıtlaması yoktur.
- Dava Zamanaşımı: Nitelikli dolandırıcılık suçunun dava zamanaşımı süresi 15 yıldır. Bu süre içinde dava açılmadığı takdirde, kamu davası düşer ve fail yargılanamaz.
- Ceza Zamanaşımı: Nitelikli dolandırıcılık suçunda ceza zamanaşımı süresi ise 20 yıldır. Bu süre geçtikten sonra, mahkeme tarafından verilen ceza infaz edilemez ve ceza uygulanmaz.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)
Nitelikli dolandırıcılık suçu, HAGB ile ilgili belirli koşullara tabidir. Mahkeme, suçun failine 2 yıl veya daha kısa süreli hapis cezası veya adli para cezası verdiğinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını verebilir. Ancak, HAGB yalnızca belirli suçlarda geçerli olup, nitelikli dolandırıcılık suçu da bu durumun istisnalarından biri olabilir.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda Tazminat Davaları
Nitelikli dolandırıcılık suçu mağduru, maddi ve manevi tazminat davası açma hakkına sahiptir. Maddi tazminat kişinin hukuka aykırı ve kusurlu fiil nedeni ile malvarlığında meydana gelen azalmayı tazmin etmeyi amaçlar. Her suç aynı zamanda bir haksız fiilde teşkil ettiğinden mağdurun dolandırıcılık suçu nedeni ile maddi tazminat talep etmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Manevi tazminat ise mağdurun yaşadığı psikolojik ve duygusal zararları karşılamayı amaçlar. Bu tür davalarda, mağdurun yaşadığı duygusal yıkım, stres, kaygı gibi manevi zararların tazmin edilmesi sağlanabilir.
Manevi tazminat talebi için, mağdurun bu zararları somut bir şekilde kanıtlaması gerekebilir. Ancak, her durumda mağdur, dolandırıcılık suçundan dolayı yaşadığı manevi yıkımı mahkemeye sunarak tazminat talep edebilir.
Nitelikli Dolandırıcılık Suçunda Yargıtay Kararları
Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle nitelikli dolandırıcılık Yargıtay Kararı:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/506E., 2021/111K. Sayılı ve 16.03.2021 tarihli kararı:
“…Suç ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan ve uyuşmazlık konusunu ilgilendiren dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçu TCK’nın 158. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde;
“dolandırıcılık suçunun;
Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle
…
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş iken, 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle fıkrada yer alan “iki yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım “üç yıldan on yıla kadar hapis” olarak değiştirilmiştir.
Bu düzenleme ile toplumda yaşayan insanlar üzerinde yoğun bir etkisi bulunan dini inanç ve duyguların istismarının önlenmesi amaçlanmış ve maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde de; “Birinci fıkranın (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi için, dinî inanç ve duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluşabilmesi için, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Bu aşamada muska ve istismar sözcükleri üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğüne göre muska; “İçinde dinsel veya büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takanı veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan bir nesne, yazılı kâğıt vb; üçgen biçiminde katlanmış olan şey; taşıyanı, takanı ya da sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan, içinde dinsel ve büyüsel bir gücün saklı olduğu sanılan doğal ya da yapay nesne; insan, hayvan, bitki, nesne ve ürünlerinin uygun düşen bir yerine asıldıkları, bağlandıkları, dikildikleri ya da konuldukları zaman onları ölüm, salgın, yersarsıntısı, su baskını, yıldırım, yangın, savaş, büyü, göz değmesi gibi daha birçok dokuncalardan koruduğuna ve onlara bolluk, varsıllık, iyi bir gelecek, aşılmaz bir güç sağladığına inanılan doğal ya da yapay nesnelerden her biri” şeklinde tanımlanmıştır.
istismar ise, Arapça “semere” kelimesinden türetilmiş bir kelime olup TCK’nun 158/1-a maddesinde “sömürme” anlamında kullanılmıştır.
Uygulamada yerleşmiş kabule göre ise, dinin, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve yaratıcı kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünü olduğu; dini inancın, dine inanan belirli bir dine mensup kişinin duyguları olduğu, bir insanın dini inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, yetiştirildiği ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunduğu, bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, hangi dine ait olursa olsun dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duyguların aldatma aracı olarak kötüye kullanılması ve bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olması gerektiği açıklanmıştır.
Görüldüğü üzere, TCK’nın 158. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi nitelikli hâl olarak kabul edilirken, dinin, dini inanç ve duyguların ya da başkaları için iyilik yapma hislerinin bir aldatma aracı olarak kullanılması aranmıştır. Önemli olan, dini inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle insanların aldatılması olup aldatma aracı olarak kullanılan din veya mezhebin hangi din veya mezhep olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Örneğin, fitre ya da zekat verileceğinden bahisle para toplanması, gerçekte cami yaptırma niyetinde olmayan bir kimsenin cami yaptıracağından veya yarım kalan camiyi bitireceğinden bahisle izinsiz olarak yardım toplaması ya da cemevi ya da kiliseye yardım duyurusuyla para istenmesi veya Hz. İsa’nın dünyaya dönüşünü sağlamak için altyapı oluşturmak üzere para toplanması, cenaze için Kur’an-ı Kerim okunacağı ve ardından zekat verileceğinden ya da söz konusu okumanın değerli bir ziynet eşyası üzerine yapılacağından bahisle yardım toplanması gibi durumlarda bir kısım dini inanç ve duyguların istismar edildiğinden söz edilebilecektir.
Doktrinde de gerçekte olmadığı hâlde cami ya da Kur’an Kursuna yardım edileceğinden bahisle para toplanması, yine dinin orjinal bünyesinde bulunmayan tarzda ve maddi menfaat temin etmek için muskacılık, üfürükçülük gibi faaliyetler sonucu kişilerden yarar elde edilmesi hâlinin de, bu bent kapsamına gireceği belirtilmiştir (Durmuş Tezcan/Mustafa Ruhan Erdem/R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 2006, s. 573; Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, Cilt I, 2007, s. 468; Ali Parlar/Muzaffer Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, Cilt 2, 2007, s. 1248; Soyaslan, Özel Hükümler, s. 349.)…
b) Sanık … yönünden kurulan hükmünün, adı geçen sanığın eyleminin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç niteliğinin hatalı değerlendirilmesi suretiyle nitelikli hırsızlık suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi isabetsizliğinden, BOZULMASINA,”
Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık – Yargıtay Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/597E., 2016/452K. Sayılı ve 29.11.2016 tarihli kararı:
“…Katılan aşamalarda; eşinin olay tarihinde bahse konu hastanenin nefroloji bölümünde yattığı sırada, doktorun eşine kan verileceğini söyleyip bu kanları kan merkezinden almasını istediğini, kan merkezine gittiğinde oradaki görevlinin kanların diyalize girileceği sırada hastaya verileceğini söyleyip kendisinden kan örneği getirmesini istediğini, yeniden nefroloji bölümüne gidip hemşireye durumu anlattığını, bu sırada yanına gelen sanığın “ben size yardımcı olurum, kan örneklerini götürürüm” dediğini, ardından da görevlilerle birlikte eşini diyalize götürdüklerini, geri döndüğünde sanığı kolunun altında dosya tutar vaziyette eşinin odasının önünde beklerken gördüğünü, sanığın, eşini hemşire ile birlikte görüntüleme merkezine götüreceklerini söyledikten sonra poşet içerisinde serum verip “bunu eşine takacağız, elinde tut soğumasın” dediğini, serumu aldıktan sonra kendisine üç adet kağıt da vererek bunların onaylanması gerektiğini söylediğini, sanıkla aşağıya inerek bankoların bulunduğu yere geldiklerini, sanığın burada da “vezneye 2400 Lira yatırmamız gerekiyor, bu parayı hastaneye geldikten sonra geri alacaksınız” dediğini, sanığa “üzerimde 750 Lira var” demesi üzerine sanık “750 Lirayı ver, üzerini ziynet eşyalarından tamamla, zaten eşin gelince bu parayı geri alacaksınız” dedikten sonra üzerinde taşıdığı 750 Lira ile 2 adet bileziğini sanığa verdiğini, sanık “sen git evrakları onaylat, ben burada seni bekliyorum” dediği için oradan ayrıldığını, hastanenin yeni yapılan binasına gittiğinde oradaki görevlinin evrak onaylama işlemi yapılmadığını söylemesi üzerine geri döndüğünde sanığın gitmiş olduğunu beyan etmiş,
Sanık aşamalarda; katılanın eşinin hastane çıkış işlemlerinde kullanacağını söyleyerek katılandan 750 Lira ile 2 adet bileziğini alıp olay yerinden ayrıldığını ve suçlamayı kabul ettiğini savunmuştur….
Uyuşmazlığa konu “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçu ise suç tarihi itibarıyla 5237 sayılı TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde; “(1)dolandırıcılık suçunun;… b-…Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle , … işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, 158. maddenin (b) bendinin uygulanabilmesi için, mağdurun içinde bulunduğu durumun dikkate alınması gerekmektedir.
TCK’nun 158/1-b maddesinde yer alan “zor şartlar” ibaresi, suçun mağduru esas alınarak değerlendirilmeli, mağdurun zor şartlarda bulunup bulunmadığı, olaysal olarak ve subjektif olarak açıklanmalıdır. Bu nitelikteki olaylarda, sanığın hedefindeki mağdur, olayın koşullarına göre çaresizlik içinde bulunmakta, bu psikolojik baskı altında daha çok savunmasız kalmakta ve bu anlamda kendisine uzanacak bir yardım eline her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda; mağdurun veya bir yakınının bir trafik kazasına maruz kalması, değişik nedenlerle hastanede tedavi görürken kendisi veya bir yakını için acil ve yoğun bir yardıma ihtiyaç duyması, deprem felaketi sonrası ruhsal ve bedensel olarak muhtaç duruma düşmesi zor şart olarak değerlendirilebilecek örnekler arasında sayılabilir. Fakat, her trafik kazasında veya her hastalıkta Kişinin zor şartlar altında olduğu kabul edilmemelidir. Söz konusu olayın meydana geldiği zaman dilimi, hastalığın veya yaralanmanın boyutu, olaya maruz kalan Kişinin ekonomik ve sosyal durumu, olaydan etkilenme derecesi, olayın gelişim süreci, sanığın olaya müdahale tarzı ve zamanlaması gibi hususlar, anlık olarak Kişinin zor durumda olup olmadığını belirlemede kriter olarak değerlendirilmelidir.
Mağdurun, gerçekte zor şartlar içinde bulunmamasına rağmen, kendisinin zor şartlar içinde olduğunu düşünmesi ya da sanığın mağduru zor şartlar içinde olduğuna ikna etmesi bu madde kapsamında değerlendirilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
01.02.1951 doğumlu olan katılanın, böbrek hastalığı sebebiyle hastanede yatmakta olan eşinin yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada, diyaliz işlemi esnasında eşine kan verileceğini, bu nedenle eşinden kan örneği alınması gerektiğini öğrendiği ve kan alımı hususunda bilgi vermek üzere eşinin odasına döndüğü sırada, yanına gelen ve kendisini doktor olarak tanıtan sanığın, katılana “ben size yardımcı olurum, kan örneklerini götürürüm” dediği, katılanın, görevlilerle birlikte eşini diyalize götürüp tekrar hastane odasına döndüğünde ise sanığın, katılanı koltuğunun altında dosya tutar vaziyette karşıladığı ve katılana, eşini hemşire ile birlikte görüntüleme merkezine götüreceklerini söyleyerek poşet içerisinde serum verip “bunu eşine takacağız, elinde tut soğumasın” dediği, ayrıca üç adet kâğıt da vererek bunların onaylanması gerektiğini söylediği, sonrasında birlikte hastanedeki bankoların bulunduğu yere geldikleri, sanığın burada katılana “vezneye 2400 Lira yatırmamız gerekiyor, bu parayı hastaneye geldikten sonra geri alacaksınız” dediği, katılanın yeterli parası olmadığını söylemesi üzerine de “750 Lirayı ver, üzerini ziynet eşyalarından tamamla, zaten eşin gelince bu parayı geri alacaksınız” dedikten sonra katılan, üzerinde taşıdığı 750 Lira ile 2 adet bileziğini sanığa verdiği, parayı ve altınları alan sanığın “sen git evrakları onaylat, ben burada seni bekliyorum” deyip katılanı hastanenin farklı bir binasına göndererek oradan kaçtığı olayda; katılanın eşine uygulanacak tedavinin niteliği ile bu tedavi için zorunlu idari işlemlerin kısa sürede tamamlanması gerektiğinden ortaya çıkan acil durum ve olay tarihinde 59 yaşında olan katılanın bu durumla tek başına ilgilenme zorunluluğu göz önünde bulundurulduğunda; katılanın “zor şart” altında olduğu ve eşinin hastalığı nedeniyle içine düştüğü çaresizlikten yararlanılmak suretiyle sanık tarafından aldatılarak aleyhine haksız menfaat sağlandığı anlaşıldığından, sanığın eyleminin TCK’nun 158/1-b maddesinde düzenlenen “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.”
Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık Yargıtay Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/1354E., 2013/437K. Sayılı ve 05.11.2013 tarihli kararı:
“…Sanığın 14.12.2006 günü saat 14.00 sıralarında Kars ili, Susuz Özel İdare Müdürü F.K.’yı aradığı, telefonda kendisini Başbakanlıkta görevli İ. Y.olarak tanıttığı, tanık F. ile emrivaki ve sorgulayıcı şekilde konuşarak, Susuz ilçesine bağlı …. ve ….. köylerinin sosyal yapısı ve eğitim durumu hakkında bilgiler aldığı, Başbakanlıkça yürütülen projeler kapsamında Susuz’a bağlı köylerden kamu kurumlarında çalışacak kişileri tespit etmeye çalıştıklarını söylediği, görüşme sırasında kendi cep telefonu numarasını tanık F.’ya vererek …… ve ….. köy muhtarlarının kendisini aramalarını sağlamasını istediği, bu telefon görüşmesinden sonra tanık F.’nın …. köyü muhtarı M. B. ve A. köyü muhtarı F. K.’nu arayarak Başbakanlık’tan İ. Y. isimli kişinin aradığını, kamuda çalışacak kişileri tespit etmeye çalıştığını, bu nedenle sanıktan almış olduğu telefon numarasını vererek sanığı aramalarını istediği, aynı gün saat 15.22’te …. köyü muhtarı F.K.’nun sanığı aradığı, sanığın F. K.’ndan askerliğini yapmış, ortaokul mezunu, 36 yaşını bitirmemiş iki kişiyi tespit edip ertesi gün kendisine bildirmesini ve bu kişilerin İş ve İşçi Bulma kurumuna müracaat etmelerini istediği, ertesi gün …. Köyü muhtarı M.B.’nın da sanığı aradığı, bu görüşmede de sanığın muhtardan aynı özellikleri taşıyan iki kişinin isimlerini öğleye kadar bildirmesini, bu kişilerinde İş ve İşçi Bulma kurumuna müracaat etmelerini istediği, …. Köyü muhtarı F. K.’nun 15.12.2006 günü sanığa mağdurlar T. O. ve Ö.Ö.’ün, … köyü muhtarı M. B.’nın ise mağdurlar E. B.ve R. B.’un isimlerini sanığa bildirdiği, sanığın isimleri bildirilen kişilerin İş ve İşçi Bulma kurumuna müracaat etmelerini ve aday numaralarını kendisine iletmelerini istediği, ayrıca mağdurlardan terhis belgesi, vesikalık fotoğraf ve diploma fotokopisi gibi belgeleri “Başbakanlık Personel Daire Başkanlığı 128/4 Bakanlıklar/Ankara” adresine “F. I.” adına göndermelerini istediği, 21.12.2006 tarihinden sonra …. köyü muhtarı F. K.’nun sanık ile mağdurlar arasındaki ilişkiden çekildiği, sanığın mağdurlar T. O.ve Ö. Ö. ile bizzat görüştüğü, devam eden görüşmeler sırasında sanığın kendisi adına açılmış bulunan Denizbank Mimaroba şubesindeki hesap numarasını vererek mağdurlar T.O. ve Ö. Ö. ile …köyü muhtarı M. B.’dan bu hesaba harç parası adı altında para yatırmalarını, mağdurların kısa sürede Devlet Su İşleri veya Karayolları Genel Müdürlüğüne işe başlamalarını sağlayacağını ifade ettiği, sanığın anlatımlarına inanan mağdur T. O.’nın 20.12.2006 tarihinde 64,50 Lira, 21.12.2006 tarihinde 205 Lira, 25.12.2006 tarihinde 202 Lira, 29.12.2006 tarihinde 405 Lira, mağdur Ö. Ö.’ün 20.12.2006 tarihinde 64,50 Lira, 21.12.2006 tarihinde 205 Lira, 25.12.2006 tarihinde 202 Lira, 28.15.2006 tarihinde 128,50 Lira, mağdur E. B.un 27.12.2006 tarihinde 64,20 Lira, 29.12.2006 tarihinde 202 Lira, mağdur R. B.’un 27.12.2006 tarihinde 64,20 Lira, 29.12.2006 tarihinde 202 Lira parayı sanığın belirttiği hesaba yatırdıkları, mağdurların paraları yatırdıktan sonra sanığın telefonuna ulaşamamaları ve sanığın çelişkili anlatımlarda bulunması nedeniyle şüphelenerek şikayette bulunmaları nedeniyle olayın ortaya çıktığı,
Sanığın mağdurlar R. B. ve E. B. ile herhangi bir görüşmesinin olmadığı, bu mağdurlarla ilgili görüşmelerin tamamının …. köyü muhtarı M. B.ile yapıldığı, tanık F. K.ile yapmış olduğu görüşmede “İ. Y., Başbakanlık” demek suretiyle kendisini Başbakanlıktan aradığını açıkça ifade ettiği, görüşme sırasında tanık F.’nın amiri olduğu kanaatini güçlendirmek için sürekli sorgulayıcı ve emrivaki ifadeler kullandığı, mağdurlar T. O., Ö. Ö. ve tanık M.B.ile yaptığı görüşmelerde iş başvurusuna ilişkin belgelerin Başbakanlık Personel Başkanlığında görevli F. adına gönderilmesini istediği, esasen gerçekte böyle bir kişinin bulunmadığı, gönderilen postaların iade edildiği, sanığın tüm görüşmelerde kendisinin Başbakanlıkta görevli olduğu algısını oluşturmaya çalıştığı, özel idare müdürü olan tanık F.’nın yönlendirmesi ile sanıkla irtibat kurmaları nedeniyle tanıklar ve mağdurlarında buna tereddütsüz inandığı ve uzunca bir süre bu kapsamda görüşmeler yaparak, sanığın istediklerini yerine getirdikleri,
Sanığın aynı dönem içinde ülkenin değişik yerlerinde yaşayan 65 mağdura yönelik olarak aynı yöntemi kullanarak dolandırıcılık suçunu işlediği iddiasıyla soruşturmalar yapıldığı,
dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
dolandırıcılık suçunda hileli davranışın ancak bu şekilde gerçekleşmiş sayılacağını kabul eden bu görüşe “sahneye koyma” (mise en scéne) teorisi adı verilmektedir. O halde dolandırıcılık suçunun unsurunu oluşturan hileli davranışı şu şekilde tanımlamak mümkündür. Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarfedilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve şartlardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir. Böylece dolandırılanın iradesi fesada uğratılmakta, sakatlanmaktadır.
Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenen dolandırıcılık suçu 5237 TCK’nun 158/1-d maddesinde;
“dolandırıcılık suçunun; …d) kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,… işlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile toplumda yaşayan insanlar üzerinde güven etkisi oluşturan kurum, kuruluş ve tüzel kişiler aracı kullanılmak suretiyle kişilerin istismar edilmesinin önlenmesi amaçlanmış ve maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde de; “Birinci fıkranın (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi, bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Çünkü, kamu kurum veya kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişilikleri toplumda güven beslenen müesseseler olarak kabul edilmişlerdir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Bu aşamada kamu kurumu ve kuruluşları, siyasi parti, vakıf ve dernek sözcükleri üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.
kamu kurum ve kuruluşları, genel, katma ve özel bütçeli kurumlar, belediyeler ve bu kurumların kurdukları döner sermayeli kuruluşlar, kamu iktisadi teşekkül ve teşebbüsleri, özel kanunlarla kurulan diğer devlet teşekkülleridir. kamu kurumu; belirli bir ya da birkaç kamu hizmetini ya da faaliyetini yürütmekle görevli, tüzelkişiliğe sahip idare teşkilatı birimidir. kamu kurumu deyince akla; devlet tüzel kişiliği, il özel idareleri, belediyeler, üniversiteler, Yüksek Öğretim kurumu, Türkiye Radyo ve Televizyon kurumu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih kurumu ve katma bütçeli kuruluşlar gelmektedir.
kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, Anayasanın 135. maddesiyle tanımlanmıştır. Anılan maddeye göre, belli mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen hükümlere göre yargı gözetimi altında gizli oyla seçilen kamu tüzel kişileridir. Örneğin, Barolar, Noterler Birliği, Ticaret ve Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları gibi kuruluşlar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır.
siyasi partiler, 2820 sayılı siyasi Partiler Kanununa göre faaliyetlerini sürdürmektedirler. 2820 sayılı Kanunda siyasi partiler tanımlanmış olup, anılan kanunun 3. maddesine göre; “siyasi partiler, Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip” kuruluşlardır. Öğretide de siyasi parti, belirli bir ilkeyle programını belirleyip seçmenin desteğini almak suretiyle, yönetime gelmeyi amaçlayan sürekli ve düzenli etkinliği olan, siyasi bir topluluğun örgütü olarak tanımlanmıştır.
dernek; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını,
vakıf ise; gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip, mal topluluğunu ifade eder.
Görüldüğü üzere, 5237 sayılı TCK’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilirken, fıkrada sayılan tüzel kişiliklere toplumda duyulan güvenden faydalanılması ve bu güvenin bir aldatma aracı olarak kullanılması aranmıştır. Burada önemli olan, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle insanların aldatılmasıdır.
Maddede belirtilen kamu kurum ve kuruluşları, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliğinin sadece isminin kullanılması bu bendin uygulanması için yeterli olmayıp, bunlara ait maddi varlığın veya bu tüzel kişiliklerle bağ kurulmasını sağlayan somut başka olguların kullanılması gerekir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evrak ve makbuzların sunulması, taşıtın kullanılması, mağdur üzerinde bentte sayılan tüzel kişiliklerden gelinildiğine veya buralardan aranıldığına dair bir düşünce oluşturulması ve mağdurun aldatılması gerekmektedir.
Öğretide de, TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde sayılan tüzel kişiliklere toplumda duyulan güven nedeniyle, bunların araç olarak kullanılması durumunda suçun işlenilmesinin kolaylaşması ve mağdurun araştırma eğiliminin ortadan kalkması karşısında dolandırıcılık suçunun nitelikli halinin oluşacağı belirtilmiştir. (Yaşar/Gökcan/Artuç, Türk Ceza Kanunu, c.4, 2010, s.4655-4656; Bakıcı, Ceza Hukuku Özel Hükümleri, c.I, 2008, s.451; Tezcan/Erdem/Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 2013, s.629; Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, Türk Ceza Hukuku, 2012, s.654; Parlar/Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, c.2, 2007, s.1249)
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, kendisini tanımayan ve suç tarihinde Kars ili, Susuz Özel İdare Müdürü olarak görev yapan tanık F. K.’yı makam telefonundan arayıp Başbakanlıktan aradığını söylediği, kendisini İ. Y.olarak tanıttıktan sonra, tanığa Susuz ilçesine bağlı . ve … köylerinin sosyal yapısı ve eğitim durumu hakkında sorgulayıcı sorular yöneltip, psikolojik olarak etki altına aldıktan sonra Başbakanlıkça yürütülen projeler kapsamında Susuz ilçesine bağlı köylerden kamuda çalışabilecek eğitim durumları uygun kişileri tespit etmeye çalıştığını söylediği, görüşme sırasında kendi cep telefonu numarasını vererek tanık F.’dan … ve …. köyü muhtarlarının kendisini aramalarını sağlamasını istediği, bu telefon görüşmesinden sonra tanık F.’nın A. köyü muhtarı M. B. ile ….köyü muhtarı F. K.’nu arayıp sanıkla arasında geçen görüşmeleri aktardığı, özel idare müdüründen sanığın telefon numarasını alan ve karşılaştıkları durumu kamu idaresinin yapmış olduğu genel bir uygulama ve değerlendirilmesi gereken bir imkan olarak algılayan tanık muhtarların kamu kurumunda görevli olup, olmadığı konusunda tereddüt geçirmeden sanığı aradıkları, sanığın muhtarlarla yaptığı görüşmelerde Başbakanlıkta çalıştığını, kamuda çalışacak kişileri tespit ettiğini, hatta bu algıyı güçlendirmek amacıyla mağdurların iş başvurusu için hazırlamış olduğu evrakları Başbakanlık Personel Başkanlığına, İş ve İşçi Bulma kurumuna yapacakları müracaat sonrasında alacakları aday numaralarını ise kendisine göndermelerini istediği, bu şekilde gerek aracılık yapan tanıkların, gerekse müştekilerin başbakanlıkta görevli bir kişiyle muhatap oldukları algısını güçlendirdiği, sanıkla muhatap olan kişilerin hiçbir aşamada tereddüt geçirmediği ve sanığın değişik zamanlarda farklı gerekçelerle kendilerinden istediği paraları gönderdikleri şeklinde gelişen somut olayda; sanığın öncelikle Başbakanlıkta görevli olduğu konusunda Susuz Özel İdare Müdürünü inandırıp, müştekiler ile irtibat kurmasına aracılık etmesini sağladığı, özel idare müdürünün resmi sıfatını da kullanarak tanık köy muhtarlarında Başbakanlıkta görevli bir kişiyle muhatap oldukları algısını oluşturduğu ve köy muhtarları ile müştekilerin özel idare müdürünün yönlendirmesiyle Başbakanlıkta görevli bir şahısla muhatap oldukları kanaatiyle hareket etmelerini sağladığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, sanığın aşamalı olarak aracılık yapan tanıklar ile müştekileri yanıltıp, onları kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergilediği hileli davranışlarla aldatma sonucunda müştekilerin zararına gerçekleştirdiği eylemlerinin dolandırıcılık suçunu oluşturduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Sanığın aldatma aracı olarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık teşkilatı ile Susuz Özel İdare Müdürlüğünü bizzat kullandığı, müştekilerin kamu kurumlarına duydukları güvenin istismar edilerek iradelerinin baskı altına alınması sonucu sanığa değişik zamanlarda para gönderdikleri sabit olup, sanığın eylemleri bu şekliyle TCK’nun 158/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkemece sanığın kamu kurumunun aracı olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine karar verilmesinde ve Özel Dairece bu nitelendirmenin yerinde görülmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.”
Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak nitelikli dolandırıcılık – Yargıtay Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/335E., 2018/524K. Sayılı ve 13.11.2018 tarihli kararı:
“Sanık …’ün, zemini bahçe olduğu tespit edilen Kozan ilçesi, Çukurören Köyü, 109 parsel numaralı taşınmazda buğday, mısır, pamuk gibi desteğe tabi ürünler yetiştirdiğini beyan ederek 2005, 2006, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında arazi bilgi formlarını köy muhtarı ve azalarına gerçeğe aykırı olarak onaylattırıp, katılan kurum zararına hububat, gübre ve prim destekleme ödemesi almak suretiyle Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarını işlediği iddia olunan olayda; sanığın arazi üzerinde doğrudan gelir desteği kapsamında tarımsal faaliyetlerde bulunduğunun ilçe tarım müdürlüğü tarafından yerinde tespit edilmiş olması nedeniyle ödenen doğrudan gelir desteğini tarımsal faaliyetten dolayı hak etmesi, doğrudan gelir desteğinden faydalanmak maksadıyla sanık tarafından düzenlenip köy muhtarı ve azaları tarafından onaylanan arazi bilgileri formunun gerçek durumu yansıtması ve formda yer alan taşınmaz bilgisinin tapu kaydı ile uyuşması, ayrıca ilçe tarım müdürlüğünün daha önce ilan edilen tarihlerde ilgili köye gidip ürün henüz tarlada iken, hasat yapılmış ise anızı görmek suretiyle tespit yapma yetkisinin olması, dolayısıyla arazi bilgileri formunun aldatma yeteneğinin ve sanığın katılan kurumun denetleme olanağını ortadan kaldıran hileli herhangi bir davranışının bulunmaması karşısında, Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarının yasal unsurları itibarıyla sabit olmadığı kabul edilmelidir.”
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık – Yargıtay Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/372E., 2021/258K. Sayılı ve 08.06.2021 tarihli kararı:
“…Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren “Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle” dolandırıcılık suçu ise; suç ve karar tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 158/1-f maddesinde; “(1) dolandırıcılık suçunun; …f- Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle, işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.”, son cümlesi ise “Ancak, … (f), … bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.” şeklinde iken, suç ve karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile birinci fıkrada yer alan “iki yıldan yeri yıla” ibaresi “üç yıldan on yıla”, son cümledeki “üç yıldan” ibaresi ise “dört yıldan” şeklinde değiştirilmiştir….
Sanık …’nın olay tarihinde işlettiği… Yemekçilik isimli şirketine inceleme dışı sanık …’un işlettiği ekmek fırınından aldığı ekmeklere karşılık inceleme dışı sanık …’ya 21.11.2008 tarihinde verdiği suça konu 8682389 numaralı, 21.02.2009 keşide tarihli ve 13.000 TL tutarındaki çekin ciro yoluyla hamili olan Ankara Un Sanayi AŞ’nin görevlisi tarafından 02.03.2009 tarihinde ibraz edildiği HSBC Bank Mersin Hastane Caddesi Şubesi’nce sahte olduğundan bahisle tutanak düzenlendiği, yapılan kriminal incelemede suça konu çekin arka yüzündeki “Farley Yemekçilik” başlıklı kaşe üzerine şirket yetkilisine atfen atılmış olan üçüncü ciro imzasından başka ön yüzündeki yazı ve rakamlar ile arka yüzündeki birinci ve ikinci ciroya ait isim-soyisim yazıları ve ciro imzalarının da sanığın eli ürünü olduğunun tespit edildiği ve sanığın nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine karar verildiği olayda;
Sanık ve inceleme dışı sanığın aşamalarda suça konu çekin satılan ekmekler karşılığında verildiğini beyan etmeleri, inceleme dışı sanık müdafisinin ibraz ettiği ve dosyada mevcut olan faturalara göre inceleme dışı sanığın 07.07.2008 ila 30.11.2008 tarihleri arasında 13 adet fatura ile değişik günlerde ve 650 ila 3.480 arasında değişen miktarlarda sanığın işletmesine ekmek sattığının ve bazı faturaların üzerinde mahsup yapıldığına dair fiş numarası yazılı olduğunun anlaşılması, söz konusu faturalarda ekmek birim fiyatının 0,80 Krş olarak gösterilmesi nedeniyle suça konu çek karşılığında toplam 16.250 adet ekmek alınmasının mümkün bulunması, ayrıca sanığın suça konu çek karşılığında inceleme dışı sanığa 4.500 TL ile senetler verdiğini ancak iflas etmesi nedeniyle senetleri de ödeyemediğini savunması ve inceleme dışı sanık müdafisi Av. …’ın ise alacağın bir kısmının icra yoluyla alındığını ve bu nedenle etkin pişmanlık hükümlerinin sanık lehine uygulanmasını istediklerini ifade etmesi hususları birlikte nazara alındığında;
Ceza yargılamasının amacının, hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olduğundan hareketle, öncelikle sanık ve inceleme dışı sanığa söz konusu ekmek alışverişinin çek verildiği sırada mı yoksa daha önceden mi yapıldığı hususunun sorulması, çek tutarı karşılığı olan ekmek miktarının bir defada tesliminin mümkün olup olmadığının açıklattırılması, gerekli görülmesi hâlinde suça konu çekin taraflar arasında açık hesap usulü çalışılması sonucu ekmeklerin tesliminden sonra önceden doğan borç karşılığında verilip verilmediği hususunun ticari defter, fatura ve kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması suretiyle tespit edilmesi ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, Yerel Mahkemece sanık hakkında eksik araştırmayla karar verilmesinin isabetsiz olduğu kabul edilmelidir….”
Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık – Yargıtay Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/1100E., 2016/110K. Sayılı ve 08.03.2016 tarihli kararı:
“…Sanığın,…. ismiyle “www……com” adlı internet sitesinde 1997 model …. marka aracın satışı için ilan verdiği, Eskişehir ilinde yaşayan mağdurun internetteki satış ilanını görüp sanığı ilanda belirtilen telefon numarasından aradığı, sanıkla yaptıkları telefon görüşmeleri sonucu aracı 10.000 Lira bedelle satın alma konusunda anlaştıkları, sanığın, hakkında verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşen diğer sanık …’ın banka hesap numarasını vererek bu hesaba kapora olarak 500 Lira yatırmasını istediği, mağdurun 12.05.2009 tarihinde belirtilen banka hesabına 150 Lira yatırdığı ve aracı satın almak için Isparta’ya giderek sanığı telefonla aradığı, sanığın önce geleceğini söylerek mağduru oyaladığı, daha sonra telefonunu kapattığı, sanığın mağdurun yatırdığı parayı 15.05.2009 tarihinde banka hesabından çektiği, ilanda belirtilen aracın … isimli şahsa ait olduğu,
Sanık hakkında benzer eylemlerden dolayı bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçundan açılmış kamu davalarının bulunduğu,
Mağdur …’nın; www……com. isimli internet sitesinde…. ismiyle verilen araba satış ilanını gördüğünü, ilanda belirtilen telefon numarasını aradığını, karşı taraftaki şahısla 10.000 Lira bedelle aracın satımı konusunda anlaştıklarını, şahsın kapora istemesi üzerine belirttiği banka hesap numarasına 150 Lira yatırdığını, Isparta’ya aracı almak için gittiğinde telefonla aradığı şahsın önce “geliyorum” diyerek kendisini oyaladığını, daha sonra telefonunu kapatması nedeniyle şahsa ulaşamadığını ve dolandırıldığını anladığını söylediği,
Satış ilanına konu aracın sahibi …; ilanda resmi bulunan aracın kendisine ait olduğunu ancak aracını satışa çıkarmadığını, ilandaki bilgilerin aksine aracında LPG, hava yastığı, klima ve alarm sisteminin mevcut olmadığını ve sanığı tanımadığını ifade ettiği,
Hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşen …’ın; mağdurun para yatırdığı banka hesabının kendisine ait olduğunu, arkadaşı …’ün kendisine para havale edileceğini söyleyerek bankamatik kartını kullanmak istemesi üzerine kartını iade etmesi şartıyla Mehmet’e verdiğini, ancak daha sonra kartı getirmemesi üzerine iptal ettirdiğini belirttiği,
Hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşen …’ün; sanık …’nın kendisine 500 Lira borcu olduğunu, sanıktan bu parayı istediğini, sanığın bir yerden havale yapılacağını ancak bunun için bir banka hesap numarası ve bankamatik kartı gerektiğini söylediğini, kendisinin bankamatik kartı olmadığından arkadaşı …’ın kartını alarak sanığa verdiğini, ancak sanığın kartı geri getirmediğini, araba alım satım işinden haberinin olmadığını beyan ettiği,
Sanık …’ın; suçlamayı kabul etmediğini, mağduru ve diğer sanıklar Mehmet ile Ali’yi tanımadığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle “dolandırıcılık” suçunun unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun “dolandırıcılık” başlıklı 157. maddesi; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir” şeklinde düzenlenmiş, suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hallerine ise 158. maddede yer verilmiştir.
Malvarlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçütler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik zarar olmalıdır.
Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusuyla ilgili dolandırıcılık suçunun nitelikli hallerinden olan “bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” ve “Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçlarının üzerinde durulması gerekmektedir.
Bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu TCK’nun 158/1-f maddesinde; “(1) dolandırıcılık suçunun;….f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,…İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de; “dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin ya da birer güven kurumu olan banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması, dolandırıcılık suçunun işlenmesi açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır” açıklamalarına yer verilmiş olup, bu bentte bilişim sistemleri ile banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık olmak üzere birden fazla nitelikli hal kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’nde, “elektronik beyin” veya “bilgileri otomatik işleme tabi tutmuş sistem” olarak adlandırılan bilgisayar; “çok sayıda aritmetiksel veya mantıksal işlemlerden oluşan bir işi önceden verilmiş bir programa göre yapıp sonuçlandıran, bilgileri depolayan elektronik araç, elektronik beyin” anlamına gelmektedir. İnternet ise, dünya üzerindeki milyonlarca bilgisayarın birbirlerine bağlanmaları ile oluşan global bir bilgisayar ağları sistemini ifade eder. Bilişim de; “insanoğlunun teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişiminde kullandığı ve bilimin dayanağı olan bilginin özellikle elektronik makineler aracılığıyla düzenli ve akla uygun bir biçimde işlenmesi bilimi, bilginin elektronik cihazlarda toplanması ve işlenmesi bilimi” olarak tanımlanmaktadır. Yerleşmiş yargısal kararlar ve öğretideki baskın görüşlere göre de, bilişim sisteminin, verileri toplanıp yerleştirdikten sonra otomatik işleme tabi tutma imkanı veren manyetik sistemler olduğu kabul edilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bilişim suçları; “Bilişim alanında suçlar” bölümünde düzenlenmekle beraber ayrıca, çeşitli bölümlerde de bilişim sistemleriyle işlenmesi mümkün olan suç tiplerine yer verilmistir. “Bilişim alanında suçlar” bölümünde yer alan 243. maddesinde bilişim sistemine girme, 244. maddesinde sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, 245. maddesinde banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçları düzenlenmiştir. Bunun yanında, “Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar” bölümünde yer alan 135. maddesinde kişisel verilerin kaydedilmesi, 136. maddesinde kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, 138. maddesinde ise verilerin yok edilmemesi suçları bilişim suçu olarak nitelendirilebilecek şekilde düzenlenmiştir. Öte yandan, 132. maddesinde haberleşmenin gizliliğini ihlal, 124. maddesinde haberleşmenin engellenmesi, 125/2. maddesinde hakaret, 142/2. maddesinin (e) bendinde hırsızlık, 158/1. maddesinin (f) bendinde dolandırıcılık, 226. maddesinde müstehcenlik, 163. maddesinde karşılıksız yararlanma suç tiplerinin bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmeleri mümkün kabul edilmiştir.
Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişiye ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması sözkonusu olacaktır.
Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu ise TCK’nun 158/1-g maddesinde; “(1) dolandırıcılık suçunun; …g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,… İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, dolandırıcılık suçunun Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi bu suç açısından bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir.
“Basın ve yayın yolu ile” kavramı 5237 sayılı TCK’nun 6. maddesinde;
“(1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
…g) Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınlar,
… Anlaşılır” şeklinde tanımlanmıştır.
Madde gerekçesinde de; “ ‘Basın ve yayın yolu ile’ deyimine ilişkin tanım, sadece kitle iletişim araçlarını kapsayacak biçimde değiştirilmiştir. Tasarıdaki bireysel iletişimi de içine alacak şekilde ifade edilmiş olan tanımın oluşturduğu sakıncanın giderilmesi için, tanımda değişiklik yapılarak ‘kitle iletişim araçları’ ifadesine vurgu yapılmıştır” açıklamalarına yer verilmiştir.
TCK’nun 6/1-g maddesindeki tanıma göre “Basın ve yayın yolu ile” deyimi; yazılı, görsel, işitsel ve elektronik her türlü kitle iletişim aracıyla yapılan yayınları içermekte olup, bireysel iletişim araçları bu kapsam dışında bırakılmıştır. Kitle iletişim araçları, kitlesel boyutta ileti dağıtabilen araçlar olup radyo, televizyon, gazete ve internet gibi araçlar en yaygın biçimde kullanılan kitle iletişim araçları arasında yer almaktadır.
Basın ve yayın araçlarının aynı anda bir çok kişiye ulaşması, toplumu yönlendirme ve bireyler arası etkileşimdeki önemli rolü göz önüne alındığında, suçun icrasını kolaylaştırdığı ve eylemin aldatacılık vasfını arttırdığı gözetilerek, dolandırıcılık suçunun Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için, Basın ve yayın araçlarının kullanılmış olması yeterli değildir. Basın ve yayın araçlarının kullanılmasının suçun işlenmesini kolaylaştırması, hileli hareketlerin gerçekleştirilmesi ve mağdurun aldatılmasında etkili olması gerekmektedir. Ayrıca suçun işlenmesinde Basın ve yayın araçlarının kim tarafından kullanıldığı önemli değildir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İsmail Doğan ismiyle “www……com” adlı internet sitesinde kendisine ait olmayan aracın özelliklerini de farklı göstererek araç satışı için ilan veren sanığın, bu ilanı görüp kendisini telefonla arayan mağdurdan kapora adı altında 150 Lira alması şeklinde gerçekleşen olayda; sanığın hem bilişim sistemini araç olarak kullanmak hem de Basın ve yayın aracının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle suçu işlediği anlaşıldığından, sanığın bu eylemi ile TCK’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendinde düzenlenen “bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” ve aynı fıkranın (g) bendinde düzenlenen “Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” olmak üzere dolandırıcılık suçunun iki farklı nitelikli halini ihlal ettiği, bu durumda suçun daha ağır cezayı içeren nitelikli hali olan “bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” suçundan hüküm kurulması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu nedenle, sanığın bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmünde bir isabetsizlik bulunmamakta olup, Özel Daire bozma kararı yerinde değildir.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan yerel mahkeme hükmünün, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı ile TCK’nun 53. maddesinin iptal edilen hükümleri gözetilerek, sanık hakkında değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususun 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte olan 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, yerel mahkeme hükmünün hak yoksunluğuna ilişkin bendi çıkarılıp; “kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetine karar verilen sanık hakkında Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı iptal kararı gözetilerek TCK’nun 53/1-2-3. maddesinin uygulanmasına” ibaresi yazılmak suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
Sigorta bedelini almak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık – Yargıtay Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/698E., 2016/135K. Sayılı ve 15.03.2016 tarihli kararı:
“Ceza Dairesince … gün ve …-… sayı ile;
“İddianamede sanıkların Sigorta bedelini almak maksadıyla kasten yangın çıkardıklarının iddia olunması karşısında, eylemin TCK’nun 158/1-k madde, fıkra ve bendine aykırılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın 5235 sayılı Yasanın … maddesi uyarınca ağır ceza mahkemesinin görevi kapsamında bulunduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve … sayı ile;
“Sanıkların eyleminin TCK’nun 170/1-a madde ve fıkrasında belirtilen ‘genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde kasten yangın çıkarma’ ve 158/1-k madde ve fıkrasında belirtilen ‘Sigorta bedelini almak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık’ suçlarını oluşturacağı, gerçek içtima kuralı gereğince, subut halinde iki ayrı suçtan mahkumiyete gidilmesi gerekeceği, eylemin iki ayrı suç oluşturması nedeniyle birbirine dönüşmeyeceği ve buna göre uygulama yapılmasının gözetilmesi gerekmektedir.
Sanıklar hakkında TCK’nun 170/1-a madde ve fıkrasında belirtilen ‘Genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde kasten yangın çıkarma’ suçundan dava açılmış, ancak; TCK’nun 158/1-k madde ve fıkrasında belirtilen ‘Sigorta bedelini almak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık’ suçundan dava açılmamıştır. TCK’nun 158/1-k madde ve fıkrasında belirtilen ‘Sigorta bedelini almak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık’ suçundan zamanaşımına kadar her zaman dava açılarak yargılama yapılabileceğinden ve sanıkların eylemi iki ayrı suç oluşturduğundan Yüksek Yargıtay 8. Ceza Dairesinin ‘İddianamede, sanıkların Sigorta bedelini almak maksadıyla kasten yangın çıkardıklarının iddia olunması karşısında, eylemin TCK’nun 158/1-k madde, fıkra ve bendine aykırılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın 5235 sayılı Yasanın 11. maddesi uyarınca ağır ceza mahkemesinin görevi kapsamında bulunduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulmasına’ ilişkin bozma kararının kaldırılarak mahalli mahkeme kararının esastan incelenmesi gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve … sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe ile karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yangın çıkarmak suretiyle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan kurulan hükmün, “eylemin Sigorta bedelini almak amacıyla nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delillerin değerlendirilmesinin üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu” gerekçesiyle bozulmasının isabetli olup olmadığı, bu bağlamda nitelikli dolandırıcılık suçundan açılmış bir kamu davası bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanıklar hakkında düzenlenen iddianamede yargılama konusu suç adının “kasten yangın çıkarma” olarak gösterildiği, anlatım kısmında ise; “Şüphelilerden …, çektiği ekonomik sıkıntıyı hafifletmek amacıyla işyerini yakarak Sigortadan para almayı düşünmüş ve bu düşüncesini diğer şüpheliye açarak ondan yardım istemiştir. Her iki şüpheli bu konuda anlaşmışlar ve birkaç kez işyerini yakma girişiminde bulunmuşlarsa da başarılı olamamışlardır. Olay günü şüpheliler; işyerinin ardiye olarak kullanılan kısmına yanar halde bir mum bırakmışlar bu mumun etrafını da kolayca tutuşabilecek malzemelerle beslemişler ve daha sonra işyerinden ayrılmışlardır. Gecenin ilerleyen saatlerinde yanık bırakılan mumun çevresindeki malzemeleri tutuşturması sonucunda yangın çıkmıştır. Çıkan yangın itfaiye görevlileri tarafından söndürülmüştür. Yangın sonucunda müştekilere ait işyerleri zarar görmüştür.” şeklinde açıklamalara yer verildiği, sevk maddelerinin ise TCK’nun 170/1-a, 53 ve 58 olarak gösterildiği, yapılan yargılama neticesi sanıkların “Kasten yangın çıkarma suçundan eylemlerine uyan TCK’nun 170/1-a ve 53. maddeleri gereğince cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasının mahkememizce yapılan yargılaması neticesinde; sanıkların üzerine atılı suçu işlediği sabit bulunmadığından, sanıkların CMK 223/2-e maddesi gereğince atılı suçtan ayrı ayrı beraatine” karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK’nun 170/1. maddesi uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi ayrık hükümler bulunmakla birlikte, kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanunun 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
CMK’nun 225. maddesinde yer alan; “hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir” şeklindeki düzenleme gereğince de hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6/3-a maddesine göre de; “bir suç ile itham edilen herkesin kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek” hakkı bulunmaktadır. İsnadın sebebi yargılama konusu fiildir, mahiyeti ise hukuki vasıflandırılmasıdır. İsnat hem yargılamanın konusunu hem de sınırını teşkil etmektedir.
Anılan bu düzenlemeler uyarınca iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya açıkça aykırılık oluşturacaktır.
Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuksal çözüme kavuşturacaktır.
Bu bağlamda davasız yargılama olmaz ilkesinin bir anlam ifade edebilmesi için isnadın dava açan belgede açıkça ve etraflıca açıklanması ve mahkemenin de dava açan bu belgedeki fiil ve fail ile bağlı olması gerekir. Aksi takdirde davasız yargılama olmaz ilkesinin ihlal edilerek dava konusu yapılmayan bir fiil ve fail hakkında yargılama yapılıp karar verilmesi durumunda iddia edenle yargılayan aynı makamda birleşmiş olacağından yapılan yargılamanın adil bir yargılama olduğundan da söz edilmemez.
Ceza Muhakemesi Kanunun 226. maddesi ile de; “sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” hükmü getirilmiştir.
Ancak kanun koyucu bu düzenlemeyle; iddianamede anlatılan eylem değişmemiş olmakla birlikte, o eylemin hukuksal niteliğinde değişiklik olmasını anılan ilkeye aykırı görmemiş, bu gibi hâllerde sanığa ek savunma hakkı verilerek değişen suç niteliğine göre hüküm kurulmasına imkan sağlamıştır. Bu düzenlemenin bir sonucu olarak mahkeme, eylemin hangi suçu oluşturacağına ilişkin nitelendirmede iddia ve savunmayla bağlı değildir. Örneğin iddianamede hırsızlık olarak nitelendirilen eylemin, suç eşyasının kabul edilmesi suçunu oluşturacağı görüşünde olan mahkeme, sanığa ek savunma hakkı vermek suretiyle suç eşyasının kabul edilmesi suçundan hüküm kurabilecektir. İddianamede anlatılan olayın dışında bir fail ve fiilin yargılanması söz konusu olduğunda ise, suç duyurusunda bulunulması ve iddianame ile dava açılması halinde de gerekli görüldüğünde her iki iddianame ile açılan davaların birleştirilmesi yoluna gidebilecektir.
Öte yandan uyuşmazlığa konu suçlardan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu 5237 sayılı TCK’nun 170. maddesinde;
“(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
- a) Yangın çıkaran,
- b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,
- c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde metninde, genel güvenliği kasten tehlikeye sokan fiiller, suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, bu suçu oluşturan seçimlik hareketler, yangın çıkarmak; bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak; silâhla ateş etmek veya izinsiz patlayıcı madde kullanmak olarak sayılmış olup suç, somut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, bir soyut tehlike suçu tanımına yer verilmiştir. Bu hükümde, yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre bu fıkrada düzenlenen suçun oluşabilmesi için somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekmemektedir.
Sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık suçu ise TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde;
“Sigorta bedelini almak maksadıyla, işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde; “Failin Sigorta edilen veya Sigorta bedelini alacak kimse olması şart değildir. Keza Sigorta edilen riskin türü de önemli değildir” açıklamalarına yer verilmiştir. Kanun koyucu hangi tür Sigorta olursa olsun, ayrım yapmadan Sigorta bedelinin alınması amacıyla dolandırıcılık yapılmasını nitelikli hal olarak kabul etmiştir. Bu nitelikli halin uygulanması için, Sigorta şirketine hakkı olmayan bedeli almak için bir başvuru yapılmış olması ve hakkı olmayan bir Sigorta bedelinin kısmen veya tamamen alınmış olması gerekir. Aksi halde Sigorta bedelini almak için şirkete başvuruncaya kadar yapılan hareketler icrai hareket olmayıp, hazırlık hareketi niteliğinde olduğundan Sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır.
Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
İddianamede yargılama konusu fiilin “…olay günü şüpheliler işyerinin ardiye olarak kullanılan kısmına yanar halde bir mum bırakmışlar bu mumun etrafını da kolayca tutuşabilecek malzemelerle beslemişler ve daha sonra işyerinden ayrılmışlardır. Gecenin ilerleyen saatlerinde yanık bırakılan mumun çevresindeki malzemeleri tutuşturması sonucunda yangın çıkmıştır. Çıkan yangın itfaiye görevlileri tarafından söndürülmüştür. Yangın sonucunda müştekilere ait işyerleri zarar görmüştür. Toplanan deliller incelendiğinde; şüphelilerin kasten yangın çıkarma suçunu işledikleri tespit edilmiştir…” şeklinde anlatıldığı, suç adının kasten yangın çıkarma, sevk maddesinin de buna uygun biçimde 5237 sayılı TCK’nun 170/1-a madde ve fıkrası olarak gösterildiği olayda; iddianamede tarif edilen ve cezalandırılması istenen eylem yangın çıkarmak suretiyle genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması olup yerel mahkemece de bu suçtan hüküm kurulmuştur. Özel Daire bozma ilamında, iddianamede sanıkların Sigorta bedelini almak maksadıyla kasten yangın çıkardıkları, bu eyleme ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın ağır ceza mahkemesinin görevi kapsamında bulunduğundan görevsizlik kararı verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, iddianamede nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturabilecek bir anlatıma yer verilmediği görülmektedir. Bu nedenle iddianamede nitelikli dolandırıcılık suçuna ilişkin bir anlatım ve bu suçtan açılan bir dava bulunmadığından Özel Dairece genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan kurulan hüküm esas yönünden incelenmelidir.”
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu ile İlgili Sık Sorulan Sorular
1.Nitelikli Dolandırıcılık Suçu Cezası Ne Kadar?
Nitelikli dolandırıcılık suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 158. Maddesine göre, 3 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ve 5.000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılabilir. Ancak, belirli hallerde (örneğin, kamu kurumları zararına işlenen suçlar) hapis cezasının alt sınırı 4 yıl olur ve adli para cezasının miktarı, suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.
2. Hangi Durumlarda Uzlaşma Sağlanabilir?
Nitelikli dolandırıcılık suçu, uzlaşmaya tabi bir suç değildir. Bu nedenle, savcılık ya da mahkeme tarafından uzlaşma bürosuna gönderilemez ve tarafların uzlaşması, yargılama sürecini etkilemez. Yalnızca basit dolandırıcılık suçlarında uzlaşma mümkündür.
3. Etkin Pişmanlık Nasıl Uygulanır?
Etkin pişmanlık, suçtan sonra failin pişmanlık duyup mağdurun zararını gidermeye çalışması durumunda uygulanabilir. Nitelikli dolandırıcılık suçunda etkin pişmanlık uygulanabilirse, dava aşamasına göre cezada indirim yapılabilir:
Soruşturma aşamasında (savcılık) mağdurun zararını gideren fail, cezasının 2/3’üne kadar indirilebilir.
Kovuşturma aşamasında (mahkeme) mağdurun zararını gideren fail, cezasının yarısına kadar indirilebilir.
4. Nitelikli Dolandırıcılık Hangi Mahkemede Görülür?
Nitelikli dolandırıcılık suçları, ağır ceza mahkemesi tarafından görülür. Bu suç, ağır cezai yaptırımlar içerdiğinden, davalar genellikle ağır ceza mahkemelerinde ele alınır.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçu ve Cezası (TCK 204)
Resmi belgede sahtecilik suçu nedir? TCK 204 kapsamında resmi evrakta sahtecilik cezası, zamanaşımı ve yargılama süreci hakkında detaylı bilgi edinin.
Uyuşturucuya Özendirme Suçu ve Cezası (TCK 190)
Uyuşturucuya özendirme suçu nedir? TCK 190’a göre suçun unsurları, cezaları ve yargılama süreci hakkında detaylı bilgi.
Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti Suçu (TCK 188) Nedir?
TCK 188 kapsamında uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunun tanımı, cezaları, nitelikli halleri ve etkin pişmanlık (TCK 192) detayları.